25 Temmuz 2015 Cumartesi

BELGESELLER : PKK - TÜRKİYE TARİHİ - SİYASİLER - KEŞKE OLMASAYDILAR - SIRADIŞI -DÜNYA GERÇEKLERİ - NATONUN GİZLİ ORDULARI - HAZ MEHDİ VE MESİH

İZLEMEK İSTEDİĞİNİZ BELGESELİN İSMİNE TIKLAYINIZ


Abdülhamidin Dersaadeti - İlk İcraatları


Abdülhamidin Dersaadeti - Yenilikler


Abdülhamidin Dersaadeti - Politikalar


AbdÜlhamidin Dersaadeti - Projeleri


İttihad-ı Terakki Felaketi


Dünden Yarına - İttihat Ve Terakki


Belgelerle M.Kemalin Mal Varlığı


Kazım karabekir hatıraları

Osmanlıda harem - Kadir Mısıroğlu

Ahır Yapılan Camiler

İstiklal Mahkemeleri

Oyunçaklardaki tehlike

Pkk - Kadir mısıroğlu

Satılan Camiler

ismailaga Cemaati

Yobaz Laik Hoca

Tsk da israil içiçalışan generaller var

Türk ordusun da israile çalışan generaller var

İsmet İnönü - Kadir Mısıroğlu

Doğu Sorunu - Kadir Mısıroğlu

Darbeler - Kadir Mısıroğlu

Osmanlıda Dil - Kadir Mısıroğlu

Osmanlı Hanedanı

Sıradışı-Alman derin devleti - 1

Sıradışı-Alman derin devleti - 2

Tarih Atlası - 31 mart vakası

Tarih Atlası - Ayasofya

Tarih Atlası - Fatih Sultan Mehmet

Tarih Sohpetleri - Chp

Tarih Atlası - Hilafet

Türkiyenin Geçmişi - Kadir Mısıroğlu

Tarih Atlası - Padişahlar

Wikileaks - Kadir Mısıroğlu

Anlamak İçin - İstiklal Mahkemeleri

akın birdal suikastı

aksoy ucok cinayetleri

esref bitlis cinayeti

cillioglu özden suikastleri

Gün Sazak Cinayeti

Adnan Kahveci

cetin emec suikasti

Abdi ipekci cinayeti

12 eylül diyarbakir cezaevi

anti fasit durus - (1)

anti fasit durus - (2)

bosna katilleri

Büyük Takip - Ermeni Meselesi Dosyası

hiram abbas cinayeti

faili mechul ecevit

hablemitoglu suikasti

musa anter cinayeti

suikastler

Taner kislali cinayeti

olum arenasi

Patani belgeseli

Alevilik

Afrika

31 Mart Vakası

Ortadoğu

Çanakkale

27 mayıs darbesi

Gdo

İstanbulun fethi

Harf inkilabı

Mavi marmara

Dersim

28 şubat darbesi

Özel Güvenlik

Bingöl de 33 askerimizin şehid edilmesi

siber Savaş

İnsansız Hava Araçları

SYRIA - SIGN OF A GREAT COMING CHANGE

Astsubaydan isyan dolu açıklamalar - 1

Astsubaydan isyan dolu açıklamalar - 2

Keşke Olmasaydı - Said Nursi - 1

Keşke Olmasaydı - Said Nursi - 2

Sessiz mi Kalacağız SURİYE_ Konferansı

Tarih atlası - Lozan

iki escobar

Khodorkovsky

Gelibolunun Derin Sirlari

Arşivci - kürt meselesi

Arşivci - E muhtıra

sıradışı- Sevri atatürk onayladı

sıradışı - mit

tarih atlası - ülkü adatepe - 1

tarih atlası - ülkü adatepe - 2

Tarih atlası - mahyalar - 1

Tarih atlası - mahyalar - 2

dunyanin sonu ile ilgili on teori

karabüyü

muhammed ali

Ajax operasyonu

Sıradışı - İslam Ülkeleri Neden Sıkıntıda - 1

Sıradışı - İslam Ülkeleri Neden Sıkıntıda - 2

Tarih atlası - M.Akif Ersoyun saklanan Kuran ı Kerim meali - 1

Tarih atlası - M.Akif Ersoyun saklanan Kuran ı Kerim meali - 2

Pisa Kulesi

Rahip cinayetleri

Cinli Kolomb

Parmakliklarin Ardinda Alaska

Duvarin Ardinda Kalanlar - (1)

Duvarin Ardinda Kalanlar - (2)

Duvarin Ardinda Kalanlar - (3)

Duvarin Ardinda Kalanlar - (4)

Aztekleri Kim Oldurdu

Çeçen Komutanları Kim Öldürdü

İnançlar Üzerine Provakaysonlar

Petrol Savaşları

Salih Mirazbeyoğlu


Sıradışı Tarih - Muhteşem Yüzyıl - 1

Sıradışı Tarih - Muhteşem Yüzyıl - 2


27 Mayıs Darbesi - Kadir Mısıroğlu

Spartalilar

Arap İhaneti Yalanı - Kadir Mısıroğlu


Hitlerin Yahudi Askerleri

Osmanlı ve muhteşem yüzyıl

Sıradışı Tarih - Balkan Faciaları - 1

Sıradışı Tarih - Balkan Faciaları - 2

Muhammad Ali v.s. George Foreman

abd nin afganları terörist gösterme çabaları

Beyaz Petrol Su

Cem Ersever

SAMURAY

Tarihçe - Harem

Tarihçe - Hasta Adam Tartışması

Tarihçe - Malazgirt

Tarihçe - Osmanlı İran İlişkileri

Anlamak İçin - balkan harbi

Al capone

Jan Dark

Hiroşima

Komplo Teorisi - Hıram Abas

Habertürk ÖTEKİ GÜNDEM Hulki Cevizoğlu Ayşegül Hür

Çöp adam

İsrail, Mavi Marmara'ya namazda saldırdı

olmunun kokusu

Sıradışı - Bursa da ki utanç anıtı - 1

Sıradışı - Bursa da ki utanç anıtı - 2

Sıradışı - 10 kasım - (1)

Sıradışı - 10 kasım - (2)

Sıradışı - Kürt meselesi - 1

Sıradışı - Kürt meselesi - 2

Sıradışı - İsrail - 1

Sıradışı - İsrail - 2

Sıradışı - Kürt meselesinin seyri - 1

Sıradışı - Kürt meselesinin seyri - 2

Sıradışı - Mehdi - 1

Sıradışı - Mehdi - 2

Antik Kesifler Ajanlar

Viski amerikayi nasil degistirdi

Turkiye Bosna Hersek iliskileri

Tabu Aykirilar

Anlamak İçin - Dünden bugüne Kıbrıs

Sıradışı - Birleşmiş Milletler - 1

Sıradışı - Birleşmiş Milletler - 2

Sıradışı - İsrailoğullarının genetiği

Mehmet Çelik - Fetih - 1

Mehmet Çelik - Fetih - 2

Susurluk Kazası

Sıradışı - Çanakkale - 1

Sıradışı - Çanakkale - 2

Kan ve Demir

Metres ve Halk

Vakıflar

Yeni Dünya Düzeni Ve Türkiye - Mehmet Çelik

Tarih atlası - Gerçek Harem

Büyük Yağma Dönemi

Antik kesifler - zirhlar

Buyuk Dunya Tarihi - Hayatta Kalmak

sansürsüz - 28 şubat darbesi

çanakkale 1915 - film

Anlamak İçin - Başörtü

Buyuk Dunya Tarihi - Aydınlanmaya Doğru

Buyuk Dunya Tarihi - İmparatorluk Çağı

Buyuk Dunya Tarihi - Devrimler

Buyuk Dunya Tarihi - Söz ve Kılıç

Giyotin

4. REICH

beyaz ihtilal

Samsara - 1

Samsara - 2

Tarih Atlası - Sarıkamış - 1

Tarih Atlası - Sarıkamış - 2

pele

Turgut Özal Öldürüldü mü

Keşke Olmasaydı - Kanli Istanbul Gunleri

Keşke Olmasaydı - 12 Eylül Sağ - 1

Keşke Olmasaydı - 12 Eylül Sağ - 2

Kadir Mısıroğlu Ceviz kauğu

Kadir Mısıroğlu - A haber deşifre

Sansürsüz - Türkiye Rusya ilişkileri - 1

Sansürsüz - Türkiye Rusya ilişkileri - 2

Tarihçe - Birinci Dünya Savaşı

Tarihçe - Vahdettin Han

Gizemli Dosyalar Leonardo Davinci

Olduğu Gibi - Muhteşem Yüzyıl - 1

Olduğu Gibi - Muhteşem Yüzyıl - 2

Anlamak İçin - Menemen

Gizli Ajanlar Ari Irk

Aşırılıklar çağı

Komplo Teorisi - Eşref Bitlis Suikastı

Tarih Atlası - 2.Beyazıt - 1

Tarih Atlası - 2.Beyazıt - 2

Sömürü Düzeni İle Yükselen Batı

Tarih Atlası - Mehmet Akif Ersoy - 1

Tarih Atlası - Mehmet Akif Ersoy - 2

Sıradışı Tarih - Tarih Nasıl Anlaşılmalı - 1

Sıradışı Tarih - Tarih Nasıl Anlaşılmalı - 2

Tarih Atlası - Mevlana celaleddin rumi - 1

Tarih Atlası - Mevlana celaleddin rumi - 2

Koca Yusuf

Tarih Atlası - Said-i Nursi - 1

Tarih Atlası - Said-i Nursi - 2

Sıra Dışı - Tarih Nasıl Anlaşılmalı(2) - 1

Sıra Dışı - Tarih Nasıl Anlaşılmalı(2) - 2

mezarın ötesinde

Tarih Atlası - Kürtler ve İslamiyet - 1

Tarih Atlası - Kürtler ve İslamiyet - 2

Anne Boleyn & VIII Edward

1914 Noel Ateskesi

Abraham Lincoln Suikasti ve Oklahoma City Saldirisi

Boston Cay Partisi ve Hindistanin Kurtulus Gunu

ilk Dinazorun Kesfi ve Piltdown Adami Aldatmacasi

Buyuk Soygun

Chp döneminde Ekmek Karnesi

Meksika Hapishanesi

Marslilarin istilasi ve Hitler'in Gunlukleri

Kutsal Sehir Ugruna Savas

Savaslari Bitirmek İcin Yaris

Suikastler

Yildizlara Ulasmak

Vatan Hainleri

Adolf Hitler Kavgam

ALFRED NOBEL VE DINAMIT

Amerikayı Kim Keşfetti

Hitlerin propaganda filmi - 1

Hitlerin propaganda filmi - 2

Tarih Atlası - 10 Şubat 1918 Abdülhamid Hanın Vefatı

Anlamak İçin - Sincan

Anlamak İçin - Uğur Mumcu

Şeyh Said İsyanı

Dünden Yarına - 17 Ağustos 1999 Depremi

Dünden Yarına - Abdülhamid Han

Dünden Yarına - Balkan Savaşları

Zulular

Stalinin Kalesi

Japonya Felaketinin Taniklari

Bermuda seytan Ucgeni

Nuh Tufani

Mogolistan

Elektrik Savaşları

Abd ordusunda ki tecavüz olayları

Gizli Sovyet Usleri

Savascilar Mayalar

Yeraltindaki Vikingler

Karin Desen Jack

Savascilar Sovalyeler

Gerçekmi Efsanemi Canavarlar

Buyuk Iskender

1960 lar

Stonehenge

Seytan Adasi

Mega Felaketler Atlantis

Olum Maskeleri 1

Olum Maskeleri 2

Savascilar Hawai

Yeraltindaki Kiyamet

Efsane mi, Gercek mi Vampirler

Astekler ve İnkalar

Guney Afrika Mısır

Efsane mi, Gercek mi UFO'lar

Efsane mi, Gercek mi Uyurgezerler

Efsane mi, Gercek mi Stigmata

Efsane mi, Gercek mi Medyum Dedektifler

Efsane mi, Gercek mi Ani Insan Yanmalari

Efsane mi, Gercek mi Seytan Kovma

Efsane mi, Gercek mi Nostradamus Etkisi

Amazonun Kayip Sehirleri

Buz Adamin Olumu

Amityville Dehseti

Kudüs'ün Fethi ve Selahaddin Eyyübi

Efsane mi, Gercek mi Bermuda Seytan Ucgeni

Efsane mi, Gercek mi Da Vinci'nin Sifresi

Efsane mi, Gercek mi Cobanaldatan

Efsane mi, Gercek mi Hayalet Gemiler

Efsane mi, Gercek mi Koca Ayak

Efsane mi, Gercek mi Atlantis

Efsane mi, Gercek mi Su Canavarları

Kayıp Piramit ve Cidefre - 1

Kayıp Piramit ve Cidefre - 2

Efsane mi, Gercek mi Mucize Tedaviler

Efsane mi, Gercek mi Torino Kefeni

Efsane mi, Gercek mi Super Kahramanlar

Insanlardan Sonraki Hayat Tanrinin Gazabi

Insanlardan Sonraki Hayat Yikimin Derinlikleri

Kritik Anlar Su Ustunde Cehennem

Kritik Anlar Film Gibi

The Central Park Five

Köy Enstitüleri

Anlamak İçin - Mustafa Muğlalı

Challenger Uzay Mekigi

Eschedede Tren Kazasi

Muhsin Yazıcıoğlu Öldürüldü mü

Atlasjet Uçağı Düştü Mü Düşürüldü Mü

Kobe Depremi

Oklahoma City

Ucak Gemisi Faciasi

Guadalajara Cehennemi

NATO'nun Gizli Orduları

Susurluk Sonrası Şüpheli Ölümler

Recep Yazıcıoğlu'nun Şüpheli Ölümü

1 Dünya Savaşında Türk Esirleri

Bir Anda Yerle Bir BL05

Hitler Olduren Karizma

30 Mayıs 2015 Cumartesi

İSRAİL’İN KATLİAMLARİ : Kuruluşundan bugüne kadar İsrail’in gerçekleştiği katliamlara baktığımızda aslında İsrail’in ne kadar kanlı bir siyaset izlediğini de görebiliriz. Kuruluşundan bugüne İsrail’in yaptığı katliamlar:



Kral Davut Katliamı 22 Temmuz 1946 İsrail terör örgütü Irgun’un Kral Davut Oteli’ne düzenlediği saldırıda 96 kişi öldü.

Deir Yasin Köyü Katliamı 9 Nisan 1948 Irgun terör örgütüne bağlı militanlar tarafından Deir Yasin köyüne düzenlenen saldırıda 254 Filistinli katledildi.

Lida Katliamı 9-18 Temmuz 1948 İzak Rabin’in açık emirleriyle gerçekleştirilen katliamda 10 gün içinde 60.000 kişi zorla evinden çıkarılırken, bunu takip eden el-Tira, Tantoura ve Hayfa katliamlarında da yüzlerce Filistinli sivil şehit edildi.

Safsaf Köyü Katliamı 29 Ekim 1948 İsrail ordusunun düzenlediği saldırıda köylülerin üzerine rastgele açılan ateş, 70 kişinin ölümüne neden oldu.

Davayima Köyü Katliamı 29 Ekim 1948 İsrail ordusunun düzenlediği saldırıda köylülerin üzerine rastgele açılan ateş, 70 kişinin ölümüne neden oldu.

Kibya Köyü Katliamı 12 Ekim 1953 Ariel Şaron liderliğindeki bir grup İsrail askeri, Batı Şeria’da bulunan Kibya köyüne bir saldırı düzenledi. Saldırıda 67 kişi öldürüldü, 75 kişi yaralandı.

Kufr Kasem Katliamı 29 Ekim 1956 İsrail’in Mısır’ı işgali arifesinde, bölgedeki bir Filistin köyüne saldıran işgal askerleri, aralarında kadın ve çocukların bulunduğu 49 sivili katletti.

Samu Köyü Katliamı Kasım 1956 Batı Şeria’ya bağlı Samu köyüne saldıran İsrail askerleri köyü yerle bir etti. Saldırıda 18 Filistinli katledildi, onlarca Filistinli yaralandı.

Ürdün Katliamları 15 Şubat - 4 Haziran 1968 İsrail savaş uçakları Ürdün Nehri boyunca 15’ten fazla Filistin köyüne napalm bombası yağdırdı. Saldırıda resmî rakamlara göre 56 kişi can verdi. Yine aynı yıl İrbid şehrini bombalayan İsrail uçakları 30 Filistinlinin ölümüne neden oldu.

Abu Za’abel Katliamı 12 Şubat 1970 İsrail uçakları Mısır sınırındaki Abu Za’abel’i bombaladı. Saldırıda hedef seçilen bir fabrikadaki 70 işçi şehit oldu.

Sha’a Katliamı 8 Nisan 1970 Mısır’ın başkenti Kahire’ye 80 kilometre mesafedeki Sha’a’da bir okulu bombalayan İsrail savaş uçakları 46 çocuğu katletti.

Suriye Katliamı 20 Temmuz 1981 İsrail jetleri Suriye hava sahasını geçerek 7 köyü bombaladı. Saldırıda en az 200 kişi katledildi.

Libya Katliamı 15-16 Eylül 1982 Libya Havayollarına ait bir yolcu uçağı İsrail tarafından düşürüldü. Uçaktaki 107 yolcu ve mürettebattan kurtulan olmadı.

Beyrut Katliamı 8 Ekim 1990 Lübnan’ın başkenti Beyrut’a hava saldırısı düzenleyen İsrail jetleri 300 sivili katletti, yüzlerce sivili yaraladı.

Sabra ve Şatilla Katliamları 25 Şubat 1994 1982’de Lübnan’ı işgal eden İsrail kuvvetlerinin başkomutanı Ariel Şaron’un gözetimi ve koruması altındaki Lübnanlı Hristiyan Falanjist milisler tarafından gerçekleştirilen katliamda 2.500 kişi şehit edildi. Saldırganlar öldürdükleri kişilerin cesetlerini tanınmaz hâle getirdiklerinden ölenlerden sadece 328’inin kimliği tespit edilebildi.

Kudüs Katliamı 18 Nisan 1996 Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Süleyman Mabedi’ni inşa etmek isteyen Yahudilerle Filistinliler arasında çıkan çatışmada İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu 30 Filistinli öldürüldü, 800 Filistinli yaralandı



Hz. İbrahim Camii Katliamı 3-15 Nisan 2002 Batı Şeria’nın el-Halil kentindeki Hz. İbrahim Camii’ne sabah namazı sırasında bir Yahudi tarafından gerçekleştirilen saldırıda, aralarında çocukların da bulunduğu 50’den fazla kişi şehit edildi, yaklaşık 300 kişi yaralandı.



Kana Katliamı Mart 2004 İsrail, Lübnan’da bulunan Kana Mülteci Kampı’na düzenlediği saldırıda çoğu kadın ve çocuk 109 Filistinliyi katletti.

Cenin Katliamı Mart 2008 Batı Şeria’daki Cenin Mülteci Kampı’na zırhlı birliklerle saldıran İsrail ordusu burada yaklaşık 1.300 sivili katletti.

Nuseyrat Katliamı Ocak 2009 Gazze’deki Nuseyrat ve Bureyc mülteci kamplarına giren İsrail askerleri, aralarında 4 çocuğun bulunduğu 14 sivili katletti.



Gazze Katliamı 2009 (Dökme Kurşun Operasyonu) Gazze’ye yönelik havadan ve karadan gerçekleştirilen saldırı ve bombardımanlarda aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun bulunduğu 1.500’ü aşkın Filistinli katledildi, 6.000’den fazla Filistinli yaralandı.



Mavi Marmara Katliamı 31 Mayıs 2010 Gazze’ye insani yardım koridoru açmak için yola çıkan 6 gemilik insani yardım filosu İsrail askerlerinin saldırısına uğradı. Saldırıda 9 yardım gönüllüsü şehit edilirken 56 gönüllü yaralandı.

İsrail Katliam Zamanını Özel Seçiyor



İsrail, Filistin'de yaptığı katliamların zamanlamasını çok iyi seçiyor. İşte katliam tarihleri arasındaki ilginç benzerlikler.

İsrail, Filistin tarafı ne zaman barış için adım atsa masum sivilleri katledip 'Teknik bir hata oldu' diyor.

İsrail, önceki sabah Filistinliler’in uykuda olduğu bir saatte Gazze’nin Beyt Hanun bölgesini vurdu. 10’u çocuk 19 Filistinli’nin can vermesi üzerine Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere uluslararası kamuoyu ayağa kalktı. İsrail Ordusu ise “Teknik bir hata oldu. 450 metre uzaklıktaki bir bölge vurulacaktı. Ancak 12 havan topu hata sonucu sivil yerleşim bölgesine düştü” açıklamasını yaptı.

İsrail Ordusu’nun barış sürecinin en kritik dönemlerinde “teknik hata sonucu” sivilleri vurması akıllara “Bu bir tesadüf mü, yoksa taktik mi?” sorusunu getiriyor. Filistin’de yaşanan katliamların zamanlaması arasındaki benzerlikler ise dikkat çekiyor.

Tarih 9 Haziran 2006...
Gazze’deki Beyt Lahiya plajında piknik yapan çoğu çocuk 8 Filistinli, üzerlerine yağan İsrail füzelerinin altında can verdi. İsrail Ordusu, füzelerin aslında bölgedeki roket rampalarına atıldığını, ancak “teknik bir hata sonucu” sivillerin üzerine düştüğünü öne sürdü. Ordu daha sonra “Hamas patlayıcılarla sivileri öldürdü” açıklamasını yaptı. Plaj katliamından 1 gün önce ise Filistin’deki Hamas iktidarı 19 yıllık politikasını değiştirerek “İsrail’in varlığını kabul etmeye” ikna olmuştu. Hamas ve El Fatih’i temsil eden Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail ile barış müzakereleri için masaya oturacaklarının sinyalini vermişti. Plaj katliamından sonra Hamas ateşkesi bozdu. Şiddet tırmandı. İsrailli Onbaşı Gilat Şalit kaçırıldı ve Hizbullah’ın da devreye girmesiyle 1100 kişinin öldüğü Lübnan Savaşı başladı.

Tarih 8 Kasım 2006...
Gazze’deki Beyt Hanun bölgesinde uyuyan 10’u çocuk 18 Filistinli, üzerlerine yağan İsrail bombalarının altında can verdi. İsrail Ordusu, yine aynı savunmayı yaptı, “teknik bir hata olduğunu” açıkladı. Bu olaydan 1 gün önce İsrail ve “uluslararası kamuoyu”nca tanınmayan Hamas, iktidarı bırakmayı kabul etmişti. Hamaslı Başbakan İsmail Haniye, Abbas’ın desteklediği bir ulusal birlik hükümeti kurulmasını sağlamak için istifa etti. Böylece Hamas’ın iktidara geldiği Ocak’tan bu yana Filistin’e uygulanan ekonomik ve siyasi ambargo sona erecek, İsrail ile barış müzakerelerine oturmak için yeni bir atmosfer oluşacaktı. Ancak saldırı sonrası Haniye görevi bırakmaktan vazgeçti. Ulusal birlik hükümeti olasılığı zayıfladı. Filistinli silahlı örgütler birleşti. Hamas “İsrail yok olmalı, intikam alacağız” açıklaması yaptı. Bölgede yeni bir kaos ihtimali zirveye çıktı.

İsrailliler bile ayağa kalktı: Eli kanlı hükümet istifa
DÜNYAYI ayağa kaldıran Beyt Hanun saldırısı İsrail’de de büyük tepki gördü. Tel Aviv’deki İsrail Savunma Bakanlığı önünde toplanan eylemciler, “Savaşı durdurun” pankartları açtı. İsrailli solcu milletvekillerinden, Meretz Partisi Başkanı Yossi Beilin “İsrail’in ödeyeceği ahlaki ve diplomatik bedel, böyle bir operasyonun getireceği her türlü başarıdan daha yüksek olacaktır. Hükümet askeri faaliyetleri durdurmalı ve tam ateşkes için görüşmelere başlamalı” dedi. Lübnan operasyonlarında bile pek fazla sesi çıkmayan “Barış Şimdi” hareketi bile ayaklanıp, “Eli kanlı hükümet siyasi çözüm yerine askeri seçeneklerde yoğunlaşmaktadır” açıklaması yaptı. İsrail’in önemli gazetelerinden Haaretz’ın internet sitesindeki okur mesajlarında “Olmert istifa” ve “Olmert, Livni, Peretz. Allah belanızı versin”, “Savaş suçluları” yorumları yapıldı.

Cemaate Hizmet Partisi”ne dikkat! Cehennem Hizmet Partisi çıkarları için CIAmaati Hizmet Partisi ne dönüştürme


Allah’ın lütfu ve milletimizin destekleriyle iş başına gelen iktidarın kısmen gerçekleştirdiği hak ve özgürlükler ortamında yeni tezgâhlarla karşı karşıyayız.

Şeytan ve yandaşları hiçbir zaman pes etmezler. Şartlara göre insanoğluna tuzak kurmada mahir bir masondurlar! Yani ustadırlar! Bu münafıklar araziye göre şekillenen bukalemuna benzerler.

Dün, başta namaz ve örtümüz olmak üzere İslami değerlere topyekûn saldırıyorlardı. Bugün ise, başa çıkamayacaklarını anlayınca, o değerlerimize Milletimizi aldatma adına sarılmaya başladılar.

Dün, “Namaz ve başörtüsü devleti yıkacak irticai tehlikedir!” naraları atanlar, bugün “bunlar bizleri kurtarıcı can simidi!” diyorlar!

Dün, Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’i çocuklarımıza öğretmeyi ağır cezalarla yasaklattıranlar, bugün o yasakları kaldıran iktidarımıza destek verenleri din istismarıyla aldatma rolündeler!

Dün, gecelik yüzde binlere varan faiz artırımlarıyla ülkemizi ve halkımızı borç batağında yerli ve yabancı banka patronlarına sömürttürenler, bugün utanmadan, sıkılmadan dürüstlük postuna büründüler!

Dün, devlet parasıyla kurdukları özel bankalarla devleti dolandırıp, iflas numarasıyla katrilyonlarca zararı Devletimize ödettirenler, bugün güya yolsuzluk ve hırsızlık avına çıkmış birer Donkişot rolünü üstlendiler!

Dün, işçilerimizin haklarını, satılmış sendikalar eliyle toplusözleşmelerinde sıfır maaş (!) artışlarıyla patronlara ezdirtenler, bugün emekçilerimizi yeniden aldatmak için kurtarıcı rolünde, kuzu postunda kurtlaştılar!

Dün, Kırk Haramileri aratmayacak şekilde ihale, yolsuzluk ve hırsızlıklarında başrolde olanlar, bugün, karanlık odada vaftiz edilmiş günahsız birer masum rolüne büründüler!

Dün, gerçek vatanseverleri; dinci, irticacı, yobaz, çağdışı ve Ataput düşmanı damgasıyla dışlayanlar, bugün mürtecileri bekârına ve duluna bakmadan, hacısını, hocasını ve müftüsünü partilerine ve localarına alma yarışına girdiler!

Dün, laiklik ve Kemalizm maskesiyle dinsizliği ve ateistliği savunanlar,bugün ise “Cehenneme Hizmet Partisi”ni çıkarları için “Cemaate HizmetPartisi”ne dönüştürme hilesini, andaç Mason Demirel taşeronluğunda planladılar!

Dün, Tarikatları ve Cemaatleri potansiyel en büyük tehlike ve irtica merkezi görenler, bugün “düşmanımın düşmanı dostumdur!” hilesiyle bazı kardeşlerimize, sol elleriyle tokalaşıp, sağ elleriyle arkadan hançerleme tuzağını kurdular!

Dün, Cemaat, Tarikat ve halkımızı tam kırk yıl yalan ve dolanla aldatma hilesini, Demirel ve yandaşları ustalıkla yaparken, bugün bizzat yönettiği İslam’a atılan altı oklu talebelerinin hile kulakları, usta boynuzları geçmiş durumda!

Dün, inanç ve amel yönünden birbirine tavan tabana zıt C.H.P ile Cemaatin bugün kıydığı Mut’a Nikâhı’ndan “Cemaate Hizmet Partisi” mi, “Cemaate Hezimet Partisi” mi doğacak?! Bakalım, izleyip göreceğiz!

Tüm bu oyunlarla, dün olduğu gibi bugün de bizlerin eliyle ülkemizi yeniden kaosa sürükleyip istikrarsızlaştırmak istiyorlar!

Ülkemizi, bölüp parçalayarak yutmak isteyen bütün bu Şeytani Siyonist tuzakları, dün olduğu gibi bugün de birlik, kardeşlik ve dayanışma emri ilahîsine uyarak ve

“Ey Rabbim! Düzenbaz Şeytan ve yandaşlarının kışkırtmalarından ve tuzaklarından sana sığınırım! Ve Ey Rabbim! (benim onların yanında)onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım! (Mu’minun S.97-98)” duasının gereğini yaparak boşa çıkarmalıyız.

Selam, sevgi ve duayla

Şevki Yılmaz



Tanrı uludur”lu günlerin başlangıç tarihi :

İslâm dünyasında 622 yılından beri, Hz. Peygamber’in öngördüğü biçimde okunan “Ezan-ı Muhammedî”, ilk kez “Muhammedî” kimliğinden, onunla birlikte de “şeair” (İslâm işareti) vasfından koparıldı ve Türkçe bilmeyenler için “anlamsız” bir bağırtıya dönüştürüldü.

Hafız Rıfat Bey tarafından ilk Türkçe ezanın Fatih Camii’nde okunduğu tarih 3 Şubat 1932’dir.

Aynı yıl Türkiye’de insanlar açtı, ilâçsızdı; doktorsuzdu, ekmeksizdi, sahipsizdi; millet önlenemeyen salgın hastalıklarla pençeleşiyordu…

Çocuklar ya doğum sırasında, ya da kızıl, kızamık, boğmaca gibi hastalıklardan ölüyordu…

Türkiye’nin yeterli öğretmeni, okulu, hastanesi, yolu, suyu, fabrikası, barajı, elektriği, havaalanı yoktu…

Gençlere “din eğitimi” verecek imam-hatipleri, Kur’an kursları, İlahiyat Fakülteleri (o da aynı yıl, yani 1932 yılında kapatıldı) yoktu…

Artık “ezan gibi ezan”ı da yoktu, Türkiye’nin!

Ama bir “Dünya Güzellik Kraliçesi” vardı…

Yarışmayı, yanlış hatırlamıyorsam, tek parti yönetiminin yarı resmi organıCumhuriyet Gazetesi organize etmişti.

Ve Avrupa, bizi açılıp saçılmaya teşvik babında, “Türkiye Güzeli”ni,“Dünya Güzellik Kraliçesi” ilân etmişti.

Ekonomi gazeteleri dâhil tüm gazeteler bu haberi günlerce manşetten veriyor, halka “ezansızlığın acısı”nı unutturmaya çalışıyordu.

Ama halk ne o acıyı unuttu, ne de o acıyı kendisine yaşatanları: Eline geçen ilk fırsatta (14 Mayıs 1950 genel seçimleri) kendisini tam 18 sene ezansızlığa mahkûm edenlerden intikamını aldı… CHP’yi deviripDemokrat Parti’yi iktidar yaptı…

Sonra o çizgide yürüyen diğer partileri: AP, ANAP, DYP; nihayet AK Parti…

On yıllık iktidarında kaçınılmaz olarak yaptığı bazı hatalara rağmen, bugün bile AK Parti’nin oy oranı yüzde 55’lerde, CHP’ninki ise taş çatlasa 20-25’lerde ise, bu sonuç “Ezanın intikamı”dır!

Türkiye’nin düşman işgaline uğramasını camilere çan takılması ve Ezan-ı Muhammedî’nin susturulması olarak algılayan Mehmed Âkif, Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine yazdığı meşhur “Bülbül”şiirinde şöyle kükremişti:

“Ne zillettir ki: Nâkuus, (çan) inlesin beyninde Osman’ın,

“Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlânın!..”

Ve kendisine ısmarlanan İstiklâl Marşı’na o hicran içinde ezanlı mısralar koymuştu:

“Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin, temeli,

“Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli.”

Âkif, bu şaheser mısraları yazarken, bir gün bu topraklarda Ezan-ı Muhammedî’nin susturulacağını, eski coşkunun hıçkırığa dönüşeceğini acaba hiç aklına getirmiş miydi?

Âkif’i bilemem, ama cumhuriyet döneminin fikir babalarından Ziya Gökalpçoktan kararını vermişti: “Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur/ Köylü anlar manasını namazdaki duanın” diyerek ezanın Türkçeleşmesini savunuyordu.

Ezanı aslı gibi okumaktan çıkarmanın kılıfı, “Ne söylendiğinin anlaşılması”ydı, ama saklı amaç, o dönemin fikir babalarından Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” ismiyle yayınladığı hatıralarında ifade ettiği üzere,“dinde reform” yapmaktı.

Dönemin yarı resmi gazetesi Cumhuriyet, 04 Şubat 1932 tarihli nüshasında konuya “Türkçe” çerçeveli yaklaşıyor, “Türk dünyasının Tanrı’sına kendi bilgisiyle taptığını” yazıyordu.

Milletin bütün bu “arıza”ları aşıp tekrar kıblesiyle buluşacağını, o günlerde biri söylese kimse inanmazdı. Bugün çok şükür yaşıyoruz.

Allah’ı “ulu” (zira bir de “Ulu Önder” var” gibi kifayetsiz kelimelerle değil,“Allahüekber”lerle anıyoruz!

Yavuz Bahadıroğlu


Paralel yapıyı bekleyen gelecek!

Paralel yapı için kritik eşiğe gelindi.. İl imamlarının deşifre edildiği günlerde, Cumhurbaşkanı Afrika seyahatine çıkmıştı. Cumhurbaşkanının gündeminde paralel yapının Afrika’daki faaliyetleri de vardı. Dışişleri Bakanı ise paralel yapının Türkiye’deki fahri konsolosluk ağını deşifre etti ve bu yapılanmayı tasfiye etti.

Bir yandan yargı süreci devam ederken, bu yapının devleti ele geçirme planlarını konu alan “Kod adı KOZ” adlı film de vizyona giriyor. Bütün bunları bir arada düşündüğünüzde aslında adım adım büyük bir operasyona yaklaşıldığını tahmin etmek çok güç olmasa gerek..

81 ilin imamından söz ediliyor. Bölge imamları var. Bunların yardımcıları, koordinatörleri, ilçe imamları, mali komiteler, iktisadi işletmek, hukuki işler, uluslararası ilişkiler, basınla ilişkiler, istihbarat, himmet grubları ve daha bir sürü komite ve komisyonun başkan ve yardımcıları. Bunlar örgüt üyeliği, örgüte yardım ve yataklıktan sanık olabilir. Örgüte para toplayanlar, bu paraları taşıyanlar, örgütün işletmelerinin yöneticilerinin sanık olduğu bir dava düşünün, 81’i, 800 ilçe, 110 ülke. On binlerce kişilik bir potansiyel sanıklar ordusundan söz ediyoruz. Bunları nasıl yargılayacak, nerede tutacaksınız. Yargılama ya da ceza ve tutukevi olarak yeni tip cezaevlerine ihtiyaç olacak. Klasik F Tipi bu ihtiyaca cevap vermeyecektir. Silivri de yetersiz. Aslında Silivri paralelcilerin rakipleri için düşündüğü yerleşkeydi. Kime niyet, kime kısmet.. Ama Silivri gelinen noktada yeterli değil. Aceba dikey bir yargılama ve cezaevi tipi mi geliştirmek gerek..

Derin devlet, paralel devlet, darbe, terör, Mafia gibi örgütlü suçların yargılamaları, cezalandırılmaları, dava dosyaları, basın, STK, yerli ve yabancı gözlemciler, Üniversiteler, müdahiller içi özel bölümleri ile yepyeni bir anlayışla bu merkez dizayn edilebilir.. Özellikle diğer ülkelerde açılacak davalarla ilgili, çok sayıda yabancı savcı, hakim ya da siyasi, emniyet, istihbarat görevlisi, diplomat bu davayı kendi iç hukuklarındaki karşılığı için pilot bir yargılama olarak görecekler.. Bu açıdan yargılamanın anında özet olarak da olsa tercüme edilerek bir basın ajansı ya da “AA” içinde oluşturulacak bir birim tarafından servis edilmesi gerek.

Bu yargılama başlayıp, hemen bitmeyecek. Yıllar sürecek..

Bu işin, Media, Mafia, Sermaye, Finans, Siyaset, Bürokrasi, Güvenlik, İstihbarat, STK, dış bağlantıları var. Paralel devlet, paralel din yapılanması sadece Türkiye ile başlayıp, Türkiye’de bitmiyor. Yarın bu iş, ABD, bazı AB ülkeleri, Vatikan ve İsrail’de iç politika meselesi haline gelirse şaşmamak gerek. İrangate gibi patlayabilir bu iş. Birçok ülkenin istihbaratı ile içli dışlı olan bir yapıdan söz ediyoruz. Sahte diploma, kayıtdışı para hareketleri, sınav sorularının çalınması, kamu kaynakları ve fon kaynaklarının haksız kullanımı, gizli bilgilerin ele geçirilmesi ve başka ülkelere transferi, her şey var. Hatta Mısır, Yemen, Libya, Tunus gibi ülkelerde meydana gelen olaylarda da bu kişilerin parmak izlerini görmek mümkün.

Türkiye’deki yargılamanın bu açıdan iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerek..

Kendiler kabul etmek istemiyorlar ama, bu işin geri dönüşü yok.. Geleceğe ilişkin bir kehanete inanıyorlar ve bekliyorlar. Bu şekilde deşifre olmaya devam ederlerse aniden çözülebilirler.. Para kaynakları ve para hareketleri da deşifre edildikten sonra fazla bir hareket alanı bulamazlar. Giderek istihbarat kaynaklarını kaybediyorlar. Bürokrasideki adamları tasfiye edilmeye devam ediyor. Yargı ve polisteki, istihbarat örgütleri ve stratejik kurumlardaki adamları tesbit edildi..

Sanırım, ağustostan sonra ordu, eğitim kurumlarındaki adamları da büyük ölçüde tasfiye edilmiş olur.. Zaten o zamana kadar seçimler yapılmış olacak.. Yeni meclis, yeni hükümet, o zamana kadar açıklanacak iddianamelerle suçlamaların ve kanıtlarının ortaya çıkması ile de tasfiye süreci hız kazanmış olacaktır.

Paralel yapı da bu kötü gidişin farkında onun için onlar da ellerini daha çabuk tutmak istiyorlar. Çünki gelecek günlerin geçen günleri aratacağının farkındalar.. Çember daraldıkça korku, panik, stres artıyor..

Bu yaz sıcak geçecek gibi sanki.. Sadece Türkiye’de değil, bölgemizde ve İslam dünyasında.. Zaten büyük değişimin sancısız olacağını düşünmek doğru değil.. Sel gidecek, kum kalacak. Gecenin karanlığından sonra aydınlık bir şafak bizi bekliyor.

“Bekleyin inananlar, bahar gelecek bahar!”

Selâm ve dua ile.

Abdurrahman Dilipak

KABALA VE AMERİKA,İSRAİL, İRAN ÜÇGENİNDE ERDOĞAN VE CİFİR SAVAŞLARI



Gülen'in Bedduası ve Cifir Savaşları

Haberseyret.com yazarı Bi Simit, "Amerika, İsrail, İran Üçgeninde Erdoğan ve Cifir Savaşları" başlıklı yazısında, Fethullah Gülen'in bedduasının normal bir beddua olmadığını belirterek, "Bu beddua girişimi dönüşü olmayan, dönüşü durumunda bizzat beddua sahibini öldürecek bir kabala ritüeliydi" ifadelerini kullandı.


وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِيجَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ

Okunuşu ; Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Meali ; Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: 'Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur.' Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

Başta İmam-ı Şafii olmak üzere bir çok imam ve alim bu ayet-i kerimeden "Küfür tek Millettir" sonucuna varmışlardır. Yazımızı okurken bu ayeti kerimeyi de bu sonucu da aklınızın bir köşesine kazıyın ve bu bilinçle okuyun.

Allahuekber velillahil hamd.

Allahuekber !

Bir yazı kaleme almadan önce yazıda geçecek olan bir çok hususun okuyucu tarafından temel anlamda da olsa bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden ara ara tarihe yolculuklar yapabiliriz.


Tarih okurken bugünle mutlaka bağdaştırın. Mutlaka bir yerden bir şeyler çıkacaktır. Bugün olanların aynısının veya benzerinin geçmişte de olduğuna şahitlik edeceksiniz. O kadar net ki her şey, görmemek için kör olmak gerekir. O kadar net ki, at gözlüklerini çıkarmak gerekir. Hazır mısınız?

 Bize hep saldırdılar. Biz hep tuzak kurulan olduk. Biz hep sırtından vurulan olduk. Biz hep ihanet edilen, arkasından iş çevrilen, ihmal edilen, görmezden gelinen olduk. Ama şunu unutmayın. Bütün bunlara rağmen biz hep KAZANAN TARAF olduk. İşte onları çıldırtan da hep bu oldu. Pusu kurdular belki. Şehitler verdik belki. Suikaste gittik belki ama bize kazandıran da bu şehitlerin varlığı olmadı mı? Tarihe bakın, geçmişe gidin. 1400'lü yıllarda da saldırmışlardı. 

Allahın sıfatını kendisinde taşıdığını iddia edenFazlullah Esterâbâdî isimli bir İran beslemesiYıldırım Bayezid'e suikastlar düzenlemiş, kurduğu Hurufi tarikatı ile Hanedanın içine kadar girmeyi başarmıştı. Sultan Bayezid vefatından bir kaç yıl önce Fazlullah Esterâbâdîyi astırsa da Hurufi tarikatının uzantıları Fatih Sultan Mehmet zamanında sarayda önemli konumlara sahip olmuş ancak ne Sultan'a ne de Devlet'e başta Allah'ın inayeti, sonra da devrin âlimlerinin uyanıklığı sebebi ile zarar verememişlerdi.

Kılıç kullanmıyorlardı. Zehir kullanmıyorlardı. Akıl ve ilimden başka silahları olmayan bu insanlar Peygamber Efendimizin Hz. Ali'ye öğrettiği ve günümüze kadar gelen Cifir ilmini çok aktif bir şekilde kullanıyor, bunu zehirli sözlerle (SİHİR) bir araya getirerek devleti devirmeye çalışıyorlardı. Devlet yönetmek kolay değildi. Sadece kas gücü yetmiyordu. Kılıçlar, süvariler, toplar, yüksek surlar yetmiyordu. İlim adamlarını da yanından ayırmamak gerekirdi. Düşmanın silahı ile silahlanmak için bir ilme daha ihtiyaç vardı. 1100 yılından sonra Doğunun zenginliklerini çalmak için akın akın Kudüse gelen Fransız Soylusu Hugues de Payen önderliğinde yaklaşık 10 şövalye Kudüs'te bir mağaraya denk geldiler. Mağaranın girişi bir yamacın dibinde olduğu için, önü de yüksek çalılıklarla kapanmıştı. Mağarayı keşfeden şövalyeler derinlere gittikçe öyle bir şey buldular ki bu onlar için Kudüsten de, doğunun bütün zenginliklerinden de çok daha önemliydi. Buldukları şey Hz. Süleyman'ın cinleri dahi kontrol altına alabildiği öğretilerin olduğu bir kitaptı. İşte bu kitap yaklaşık 50 yıldır Holywood filimlerine de konu olan kara kaplı sahafın temsil ettiği gerçek kitaptı. Bu kitaptaki ilim kara ilimdi. İnsana doğa üstü bazı varlıkları kontrol etme gücü veriyordu. 

Sözlerin ve harflerin gücü sihirle birleştiği zaman Allah muhafaza insanın yapamayacağı şeyler nadirdi.
 Daha sonra Tevratı tahrif edip yerine Kabalayı koyan sapık yahudiler de Kabala'yı bu öğretiler üzerine temellendirmişlerdi. Bu öğretiler o kadar cezbediciydi ki Hz. Musa ümmetini bir kaç gün bile yalnız bırakıp dağa çıksa, döndüğünde ümmetini sihire bulaşmış, kabalaya tapmış buluyordu.

Bu alıkoyamadıkları öğretiler yüzünden Hz. Harun da Hz. Musa'dan tokat yemişti. Bir lanet gibi yahudilerin üzerine çöken bu öğretilerin, kabalanın kaynağını bu 10 şövalye bulmuştu. Buldukları an orada durmadılar. Güney Batı'ya çekilerek ellerindeki bütün altınlarla işçi toplayıp büyük bir tapınak yaptırdılar. Bu tapınak ulaşılması güç, o zamanın teknolojisi ile zaptedilmesi imkansız bir kale gibiydi. Normal şartlarda bile bir insan yardım olmadan o tapınağa ulaşamazken, dışarıdan müdahele edilmesi neredeyse imkansızdı. İşte bu tapınakla beraber Fransız Soylusu Hugues de Payen şövalyelerine Tapınak Şövalyeleri ünvanını verdi ve başta Avrupa olmak üzere bütün dünyayı zehirlemeye başladı. 
Hikaye bu şövalyelerin Avrupa dahil bütün dünyaya yayılması, ekonomik kaynakları ele geçirmesi, Simya ilmine sahip olması (parantez : simya ilmi toprağı bile altına çevirebilme gücü dahil bir çok metafizik olayı kapsar ki şu anda dünyada bu ilmi bilenlerin sayısı bir elin parmağı kadardır) ve sonunda Osmanlıyı yıkarak dünya düzenini kurmalarına kadar devam eder. Bu şövalyelerin uzantıları bugün ki Rotschield, Rockerfeller, Mitshubishi, Monsanto gibi ailelerdir.
 
Konudan konuya geçmiyorum. Anlattıklarım tamamen kronolojik ve tarihi gerçekler. İnanmayanlar tek tek isimleri, tarihleri, olayları araştırabilir. Varsa bir çelişki yazabilir. Keşke konuyu baştan ve tamamen, tek ayrıntıyı atlamadan anlatma imkanım olsa ama bunun için koca bir kitap, hatta kitaplar silsilesi yazmak gerekir. Neyse devam ediyorum.
 Zaman geçtikçe Hz. Süleyman'ın tapınağının derinliklerinde bulunan bu kara kaplı kitabın muhtevası da nesilden nesle aktarıldı. Bu ilimler sadece Müslümanlar değil Allah inancını taşıyan Hristiyan ve Yahudilere karşı da kullanıldı. Yine bizzat Yahudi olduğunu iddia edenler tarafından. İşte Yahudi ile siyonisti birbirinden ayıran nokta da burasıydı. Siyonistler tapınak şövalyelerini kucaklamış ve davalarında bu öğretileri kullanabileceklerini düşünmüşlerdi.

Osmanlı zamanında başta Hacı Bayramı Veli hazretleri olmak üzere bir çok rehber başta cifir ilmi olmak üzere, kabala öğretileri ve ebced ile de devletin bekası için meşgul olmuşlar, ileride olabilecek bazı şeylere işaret etmişlerdi. Bu yüzden Tapınak şövalyelerinin hedefinde sürekli Müslüman alimler vardı. İbn'i Arabi, Gazali, Hacı Bayramı Veli gibi bir çok rehber hayatları boyunca yüzlerce suikasta maruz kalmışlar ancak Allah'ın izni ile hepsinden kurtulmuşlardı. Bu alimleri ortadan kaldırmak istemelerinin sebebi bu alimlerin kurduğu savunma mekanizmasıydı. 

Yazımızın belki de en önemli kısmı burası. Bütün bu ilimleri bilmenin tek anlamı dışarıdan gelecek saldırılara karşı yine aynı ilimlerle savunma hattı oluşturmak, Devleti Âli Osmaniyeyi ve kumandanı yani sultanı korumaktı. Ve defalarca da korudular. İstanbulu fethetmek bize nasip olacak mı diye soran 2. Murad'a "Padişah’ım sana İstanbul’u almak nasip değildir. Fakat Yüce Peygamber’in hadisinde de belirttiği gibi İstanbul mutlaka fetholunacaktır. İstanbul’u senin şu beşikte yatan şehzaden Mehmed’le yanımızda oturan müridimiz köse Akşemseddin alacaktır. Fethi mübin bu ikisine nasip olacaktır. Ben dahi bu fethi göremeyeceğim" diyen Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin bunu cifir ve ebced ile çözdüğü tartışılmaz bir gerçektir.

 Dostlar günümüzle ve başlıkla bu olanların ne ilgisi mi var?

Anlatayım. Aslında nerden başlayacağımı çok bilmiyorum. Erdoğan'ın attan düşme sebebini mi anlatayım. Buna sebep olan Londra'da uzun yıllardır yaşayan ve İngiltere'nin beslediği İranlı mollanın ismini mi vereyim? Tahşiye operasyonlarında yakalanan Kör Hoca Molla Muhammedin neden ortadan kaldırılmak istendiğini mi yazayım? Makam aracında üzerine kapı kilitlenen Başbakan'ın maruz kaldığı bu olayın aslında yine kara sözlerle işlenmiş suikast olduğunu mu anlatayım? Erdoğana Pensilvanyada yapılan bedduanın normal bir beddua olmadığı ve cifir ile kabaladaki ritüellere göre yapıldığını mı anlatayım? Yapılan bütün bu operasyonlara karşı Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in yine 3 tane molla (Mela Muhammed, Mele Abdullah ve Mele Şirin) ile beraber kurdukları savunma hattını mı anlatayım? Bütün bu beddua seanslarına karşı alınan önlemleri mi?



Fantastik bir filim gibi geliyor değil mi size? Turgut Özal'ı hatırlayın o zaman. Özal'dan alınan örnekler üzerine yapılan bütün analizler zehirlenmediği ama bir sorun olmadan öldüğünü göstermekte. Özalı nasıl öldürdüler sizce? Yıllar önce 2014 yılında Gülen örgütünün sonunun geleceğini yazan Kör Molla Muhammedin hangi ilmi kullanarak bunu kaleme aldığını düşünüyorsunuz?

Soru sormadan anlatamam işte. Allah-u alem elimde bu örnekler olmasa size nasıl anlatacaktım onu da bilmiyorum. Ama bana susma Bisimit diyorlar. Yaz diyorlar. Yazayım da kime yazayım? Yazacak çok şey olunca ve işin içinde bizim doğa üstü dediğimiz ama aslında Kur'an ile sabit varlık ve ritüeller olunca sadece susup ölesi geliyor insanın.

Tekrar konuya geçelim. Erdoğan'ın attan düşme olayını basit gören bizler bazen güldük, bazen ah,vah ettik. Bu düşüşü atın huysuzluğuna bağlayacak kadar aptaldık. Evet maalesef aptaldık. Bu düşüşün arkasında yıllardır Londra'da İngiliz sermayesi ile kendine kanal kuran, akşama kadar kanalında Hz. Ebubekire, Hz. Ömere, Hz. Aişeye küfür ve lanet okuyan Yasser Al-Habib olduğunu nereden bilebilirdik? Bu bir deneme atışıydı. Ve başarılı oldular. Bu bir uyarı ateşiydi. Ve uyardılar. Bu düşüşü analiz eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez bunun normal bir düşüş olmadığını anlamıştı. Mehmet Görmez normal bir profesör değildi. Medresede diz çökmüş. Büyük mollalardan ilim tahsil etmişti. Eski usullere göre medresenin tozunu yutmuş, yaman bir alimdi. Hemen hiçbirimizin bilmediği, unvanında ne doktor, ne doçent ne de profesör olmayan danışmanlarını topladı. Bunlar Doğu'nun önde gelen medreselerinin yaman Mollalarıydı. Bu düşüşün tamamen bir saldırı olduğu kanaatine vardılar ve hemen ardından Özal'ın ölümünün tekrar araştırılmasını talep ettiler. Özal'ın üstüne bu kadar düşme sebebi buydu. Amaç katilleri bulmak değil, ortada kabala ve cifirden başka katil olmadığını ıs-bat ederek ikinci bir suikasta karşı önlem almaktı.

Özal'ın otopsisini yapanlar kesinlikle zehirlenme olmadığını tekrar dile getirdiler. Daha sonra devlet arşivleri açıldı ve Özal'ın konuşmaları, mimikleri, enerjisi incelendi. Dışarıdan bir el dokunuyordu. Normal değildi. Bütün bu saldırıların Özalı yıprattığı ve hasta ettiği anlaşıldı. Aynısını aslında yıllardır Erdoğan'a da yapıyorlardı. Bunu anlamak güç oldu ama geç olmadı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez hemen bir savunma hattı kurulması emrini verdi. Enerji savaşlarının Dünyada petrol, doğal gaz, madenler üzerinden yapıldığını sanan bizler ilk defa gerçek bir enerji savaşına tanıklık ediyorduk. Erdoğan'ı koruyan mollaların yetiştirdiği talebelerden bazıları danışmanlık vasfı ile yakınında oldu. Bazıları koruma unvanı ile. Ama hepsinin bir amacı vardı. Tam 1000 yıl önce Hugues de Payenin başlattığı savaş devam ediyordu. Cumhuriyetin kurulması ile beraber bir kenara itilen Mollalar ve Medreselerin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor, Hacı Bayramı Velilerin, İbni Arabilerin, Gazalilerin eksikliği had safhada hissediliyordu. Cifir ilmi ile Said-i Kürdinin kurulacak olan devletin İslamı ortadan kaldırma girişimi olduğunu anlaması da bir İngiliz oyunu ile örtbas ediliyor, bu ilmi bilen alimler tek tek ortadan kaldırılıyordu. Özellikle Özal'ın ölümünden sonra savunma hattında kimse olmadığını düşünen şeytanın işbirlikçileri bu sefer Erdoğan'ın kellesini istiyordu. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'i çok hafife almışlardı. Meydan savaşı olmadan kelle koparacaklarını düşünmüşlerdi. Yanılacaklardı. Mehmet Görmez ve Kürt Mollalar devletin ve ümmetin izzeti için öyle bir savaş vereceklerdi ki, dillere destan bu savaşı sadece ŞEREFİN VE İZZETİN suskun tarihi yazacak ve bu gerçek amel defterleri ile beraber ortaya çıkacaktı. Birileri bunu çıkıp yazmasaydı !

Dünyada İsrail'den sonra en çok Yahudi'nin yaşadığı ülkeyi Amerika veya Avrupa'nın herhangi bir ülkesi sananlar yanılıyordu. En çok Yahudi İRAN'da yaşamaktaydı. Bunu eskiden saklayan, günümüzde ise bunun dillendirilmesinden rahatsızlık duymayan Yahudiler kurdukları ÜÇGEN hat ile Türkiyeyi ortalarına almışlardı. Amerika'dan beddualar geliyor, İranlı mollalar kirli ve kara sözlerle Erdoğan'ı sınıyor, İsrail ise medyanın gücünü kullanarak yıpratma operasyonunu meşru kılarak bir yandan asıl failmiş gibi görünmeye çalışırken diğer taraftan da bu operasyonun üstünü örtüyordu. Bu millet bu operasyonla sadece istihbaratın değil diyanetin de tetikte olması gerektiğini anlayacaktı. Diyanete ayrılan bütçenin, Mehmet Görmez'in medrese mezunu mollalara imamlık hattı tanımak istemesinin, doğudaki diyanet açılımının, kanalın ve radyonun Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in medrese vizyonunda ve bu vizyonun arkasında yatan yaman bir mücadele olduğunu bu millet çok sonra anlayacaktı. Aslında Mehmet Görmez buna hazırlıklıydı. Ve Özal'ın ölümünün bu minvalde araştırılmasını bizzat istemişti. Arka planda bunu nasıl dile getireceğini, medyayı ve hatta Başbakanı nasıl ikna edeceğini bilmiyordu. Ama olaylar öyle gelişti ki Hz. Allah'ın yardımı ile Erdoğan bizzat bu olaylara şahitlik ederek ve hatta bazen olayın MEF'ULU olarak inanmak zorunda kaldı.

17 Aralık darbe girişiminin başarısız olmasından sonra Pensilvanya'dan yapılan bedduayı normal bir beddua sanarak dalga geçenler, animasyon hazırlayanlar, caps yapanlar, yani bizler malesef yine aptalık ettik. Bu beddua girişimi dönüşü olmayan, dönüşü durumunda bizzat beddua sahibini öldürecek bir kabala ritüeliydi. Hem de en tehlikelisi. Bunu daha önce Hz. Süleyman'ın yükselişini önlemek için yapanlar yanlışlıkla Hz. Süleymanın eşlerinden birini öldürmüşlerdi. Ve bu sihir dönüp dolaşarak ritüelin sahibini bulmuştu.

Bütün bu olaylardan sonra böyle bir ritüelin olacağını tahmin eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez yine hazırlıklıydı. Molla Muhammed, Molla Abdullah ve Molla Şirinin önderliğinde 27 aralık gecesi Bitliste bir Norşin medresesinde yaklaşık 100 medrese talebesi ile bir araya geldiler. Yapılan dualar, zikirler ve ritüeller ile bedduaya karşılık verildi. Bu bedduaya karşı bir beddua değildi. Bu bir antivirustu. Bunu en iyi firaset sahibi müminler anlardı. Efendimiz sav'den Hz Ali ve Hz Ebubekire, oradan Geylanilere, Hacı Bayramı velilere, Gazali ve İbni Arabilere, Ebu Vefa Hazretlerine, Somuncu Babalara, Mevlana Siracuddinlere kadar gelen gelenek sadece İslam ve İnsan gerçeği değil, insan ve islamı tıpkı Mevlana ve Şems gibi birbirini tamamlayacak hale getiren ve Devletin bekası için elzem olacak olan bu gerçekti. Cumhuriyet ile ortadan kaldırılmak istenen bu gerçek Hz. Allahın emri ile var olmaya devam edecekti. Bunda şüphesiz hakiki İslam geleneğini ayakta tutan Doğu medreselerinin ve Kürt mollaların yeri büyüktü.

Tahşiye operasyonlarında göz altına alınan Kör Molla Muhammedin tek suçu vardı. O da Cifir ilmine vakıf mollalardan bir tanesiydi. Etrafındakilere akıl almaz şeyler söylüyor, ilginç tarih ve bilgilerden bahsediyordu. Bu bilgiler zamanla kulaktan kulağa aktarılıyor, Pensilvanya dahil bir çok karanlık zümrenin haberdar oluyordu. Kör Molla Muhammedin ortadan kaldırılması dikkat çekecekti. Bunu biliyorlardı. Bu yüzden kumpas kuruldu ve terör örgütü uzantısı suçlaması ile yapılan operasyonda tutuklandılar. Hiç bir haber sitesi veya televizyon buna yer vermedi. Hiç kimsenin haberi olmadı. Herkes günü birlik yaşamaya devam ederken bu operasyonların arkasında Cifir ve Kabala gerçeğini gören birisi vardı. Ama cesaret edemiyordu. Bunu nasıl anlatacaktı devlete? O kişi yine Diyanet İşleri Başkanı Görmezdi. Görmez 17 Aralık operasyonlarından sonra cesaretini toplayarak tek tek bütün olayların analizini bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan'a sundu ve asıl mücadele ondan sonra başladı. Bir yandan saldırı hattındaki Amerika, İsrail ve İran, diğer taraftan Türkiye'nin bekası için yeri geldiğinde Gazali olan, İbn-i Arabi olan Görmez ve Kürt mollalar. Sonunda Kürt mollaların fendi zalimleri yendi. Ve arka planda düşman öyle bir mağlubiyet aldı ki Hz. Allah bu millete adaleti bir kez daha emanet etti.

Yazının daha uzun olması gerektiği kanaatindeyim ama buraya kadar yazdıklarımı siz de takdir edersiniz ki acaba yazsam mı yoksa yazmasam mı minvalinde kaleme aldım. Nitekim yazmak kolaydır belki ama bunun sonuçları olacaktır. Yazdıklarımın sonuçlarına katlanacağım elbet ama bunlar ulu orta söylenecek şeyler değil. Yine de Şevki Yılmaz'ın 1990'lı yıllarda dediği gibi bu açıklamalar insan hayatına mal olur ama Kur'ana dönmek için bu hayat Allah'a satılmıştır.

Ne istihbaratınızı, ne diyanetinizi, ne de medreselerinizi küçümsemeyin. Biz diri bir milletiz. Bizi geçmişimizden kopardıkları için bu yazdıklarım belki size acayip geliyor. Ama 100 yıl önce bu yazdıklarım derslerde öğretilen, anlatılan şeylerdi. Bizi ne Doğu'daki medreselerden, ne Kürt kardeşlerimizden, ne Devletimizden ne de ALLAH'TAN koparmalarına izin vermeyin. Cesur olun. Pısırık olmayın. Şu an savaş devam ediyor. Her gün düşman yeniliyor. Her gün biz şehid veriyoruz. Düşmanın yenilgisi bizim kaybımız olmadığı anlamına gelmiyor. Allaha şükür esefimiz yok ama en büyük kaygımız gün gelip bunlar anlatıldığında milletimizin bunları anlamaması olacaktır. İşte o gün bizim kaybedeceğimiz gün olacaktır.


Bisimit


Siyonizm, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilmek için Yahudiler arasında Talmud’u, kendi aralarında da Kabala adlı kitabı kullanıyor.






KABALA NEDİR?
    “Modern Masonluk Kabalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamiyle kabalist fikirlere ve ilme dayandırılır.” (Çırak Kardeşlik Kolu, no, 3 sh. 13-14)

   Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabbala büyü ve şeytani güçlerle bağlantı sanatıdır.

   “Negatif güçlerin öğretisi” olarak tanımlanan Kabalizm temelde şeytanın dinini tüm özelliklerini içerir. Masonluk tamamen kabalist öğretiye dayalıdır.

   “Gelenek” veya “Ağızdan kulağa” anlamına gelen kabala “sır” esasına dayalıdır. Bu sırların tamamı “Jerusalem Lodge (Kudüs Locası) nın üç Kabalisti tarafından ezberde tutulur. Kabalistlerden biri öldüğünde diğeri İsrail’in 70’ler Meclisinden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır.

   “Kabala kitaplarının metinleri sembollerle doludur. Her devirde bunların manasını bilen üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine bir alt kadameden (Sanhedrin 70’ler meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir.” (Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095)

   “Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır.” (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh. 85)

   Faal, Kara Büyü ve Şeytanla ilişki kurma ile ilgili bilgileri kapsayan Kabala, Masonik öğretinin temelini oluşturur. Bu nedenle Kabala’nın teorik ve pratik uygulamarı ile ilgili bilgiler 33 kademeye ayrılmıştır. Kabala’nın vermeye çalıştığı eğitimin özü ise metafizik güçlerle irtibat kurarak (onlara göre) Evrenin ulu Mimarı Şeytan’ın sırrının tüm manalarını içeren bilgiye ulaşmaktır.

   “Kabala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür.” (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh. 101)

   “Kabala bilinçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür” (New Age Mason Dergisi sayı 77, sh. 31)

 
    Kabalist eğitimle yetiştirilecek olan adaylar, Mason Üstad-ı Azamlar tarafından dikkatle seçilir ve aday, ancak bir kademenin bilgilerini tam anlamıyla hazmedince diğer bir kademeye geçebilir. Bu taktiğe masonik dilde: “Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi” denir.

TALMUD : 

   Yahudi Hahamlar, Tevrat’ı bozup değiştirmekle yetinmemişlerdir. Tevrat’ta bulunan bütün hükümler hahamlarca bir araya getirilmiş, detaylandırılmış ve çeşitli eklemelerle açıklanmıştır. Talmud, bu Tevrat yorumunun (tefsirinin) ismidir.

  Tevrat üzerinde yapılan bu yorum ve açıklamalar, asırlarca nesilden nesile aktarılmıştır.

   Milattan sonra 2. yy’da bu yorum ve açıklamaları Yahudi Haham Nasi Yuda, yazılı hale getirerek Talmud’u oluşturmuştur. Bu Talmud iki kısımdan oluşur. Asıl kısmı oluşturan Mişna ile, yorum kısmını oluşturan Gemera.

   Talmud, Yahudi dinide büyük önem taşımaktadır. Okullarda Tevrat ile birlikte okutulan Talmud, bir yasa niteliğindedir. Yahudilerin kabul ettiği şu prensipten, Talmud’a ne kadar önem verdikleri belli olmaktadır.
   “Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat’ın eğitimine, diğerini Mişna’nın eğitimine ve diğerini de Gemara eğitimine ayırması gerekir.” (İbrani Edebiyatı s.14)

   Hahamlar, Tevrat’taki dünya hakimiyeti ile ilgili hükümleri Talmud’da genişletmektedirler. Bütün özlem ve isteklerini bu kitaba sokan hahamlar, Mesih inancını da Talmud’da detaylı olarak anlatmışlardır.

   Bunun yanı sıra, Yahudi ırkının üstünlüğü inancı, Talmud’da çok ayrıntılı olarak işlenmiştir. Bu inanca göre Yahudinin üstünlüğü ahiret için de geçerlidir. Talmud’a göre cehennem ateşi Ben-i İsrail günahkarları ve hahamların talebeleri üzerinde etkili olmayacaktır.

   Talmud, Yahudilerin dünyanın sahibi olduğunu iddia eder. Talmud’a göre, Yahudi olmayan birsinin malı, onu ilk bulan Yahudinindir. Yahudiler bütün ırklardan üstündür. Diğer milletlerin tohumu hayvan tohumudur.